Alper Gezenavcı: 90 dakikada bir dünyanın etrafında tur atıyoruz

Alper Gezeravcı: Mikro yer çekimi ortamı, dünyada sahip olmadığımız fırsatlar yaratıyor

Türkiye’nin ilk astronotu Alper Gezeravcı, Uluslararası Uzay İstasyonu’nda kalacağı sürede yaptığı deneylere ilişkin, “Mikro yer çekimi ortamında bu kristalleri incelemek, bir tümörün nasıl geliştiğini analiz etmek ve bununla mücadele edecek yeni bir ilaç yapmak için araştırma yapmak mümkün. Dolayısıyla, mikro yer çekimi ortamı, bilimsel araştırmalar için dünyada sahip olmadığımız çok farklı fırsatlar yaratıyor” dedi.

Türkiye’nin ilk astronotu Alper Gezeravcı, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mehmet Fatih Kacır’ın ardından ilk canlı yayın bağlantısını Samsun Üniversitesi öğrenci ve akademisyenleri ile gerçekleştirdi. Öğrencilerin ve akademisyenlerin sorularını yanıtlayan Gezeravcı, uzaydaki deneyimlerini ve merak edilenlerini paylaştı.

‘YER ÇEKİMSİZ ORTAMDA OLMASAM, AYAKLARIMIN YERDEN KESİLDİĞİNİ SÖYLERDİM’

Gezeravcı, bir öğrencinin “Uzayda olmak nasıl bir duygu?” sorusu üzerine, “Ay yıldızlı bayrağımızı uzayda taşımak şerefine nail olmak, tarif ötesi bir duygu. Sizlerin de desteğini burada hissetmek, benim his ve düşüncelerime paydaş olduğunuzu bilmek, mutlulukların aile ile paylaşıldığında çoğalması gibi deneyimlerimi daha da değerli hale getiriyor. Beni buraya taşıyan şanlı bayrağımızın, istasyonda asılı olduğu yerden her geçişimde, iradesi ve kararlılığı ile bu büyük adımı atan devletimizin, milletimize yaşattığı mutluluk, gurur ve heyecanı hissediyor ve ürperiyorum. Hatta yer çekimsiz ortamda olmasam, ayaklarımın yerden kesildiğini söylerdim. Ancak, bu deyimin mevcut ortamda fiziki bir karşılığı yok” dedi.

’90 DAKİKADA BİR DÜNYANIN ETRAFINDA TUR ATIYORUZ’

Gezeravcı, “Uluslararası Uzay İstasyonu (ISS) hakkında bize biraz bilgi verebilir misin?” sorusuna da, “Görev yaptığımız Uluslararası Uzay İstasyonu, dünyanın alçak yörüngesinde yer alan bir uzay üssü. Dünya yüzeyinden ortalama 400 kilometre yükseklikte, saniyede yaklaşık 8 kilometre hızla hareket eden bu uzay üssü, düşük yer çekimi ortamında bilimsel deneyler yapılmasına imkan veren bir laboratuvar görevi görüyor. Bunun yanında, eş zamanlı olarak, dünyayı gözleyebildiğimiz insanlı yapay bir uydu niteliği de taşıyor. Saatte yaklaşık 28 bin kilometre hızla, dünyanın etrafında ortalama 90 dakikada bir tam tur atıyoruz. Boyutlarına gelecek olursak, yaklaşık bir futbol sahası büyüklüğünde. 74 metreye 110 metrelik ölçüleriyle bu istasyon, insanoğlu tarafından bugüne kadar uzayda inşa edilmiş en büyük yapı olma özelliği taşıyor; ağırlığı ise yaklaşık 420 ton. ISS’i oluşturan ilk modüller, Rusya ve Amerika Birleşik Devletleri’ne ait roketler ve uzay mekikleri ile taşındı. Bu istasyonda, o zamandan bu yana, pek çok devlet tarafından, birçok bilimsel alanda çalışmalar ve incelemeler gerçekleştirilmiş ve halen de gerçekleştirilmeye devam ediyor. Bu açıdan bakıldığında, insanlığın barışçıl biçimde ve iş birliği içinde, geleceğini şekillendirdiği bir anıt niteliğinde diyebiliriz” yanıtını verdi.

‘HAYATTA KALMA EĞİTİMLERİ ALDIK’

Gezeravcı, “Uluslararası Uzay İstasyonu’nda yaşayabilmek ve oraya uyum sağlayabilmek için şu ana kadar ne tür aşamalardan geçtin?” sorusunu ise şöyle yanıt verdi:

“Öncelikle, görevin fizyolojik gerekliliklerini karşılamaya yönelik alçak basınç odası ve santrifüj eğitimleri aldık. Bu eğitimlerde, bir uzay aracının fırlatma ve yörüngede seyir koşullarında ani ivmelenmelerini çok kısa sürede yaşamanın insan vücudundaki etkileri ve bunlara karşı nasıl mukavemet gösterileceği üzerinde çalıştık. Ardından, fırlatmanın gerçekleştirileceği Falcon-9 roketi ve üzerindeki Dragon uzay aracının normal operasyonuna ve olası acil durum senaryolarına yönelik eğitimleri tamamladık. Bu kısım çok önemliydi. Nitekim; olası acil durum senaryolarının çeşitlendirilebileceği yüzlerce farklı senaryo kombinasyonu mevcuttu. Bunun ardından ise uzay istasyonunun normal operasyonu ve acil durum prosedürlerini öğrendik. Ardından, kendi görevimize özgü ve gerçekleştireceğimiz bilimsel deneylerin teorik ve sonrasında uygulamalı eğitimlerini, Türk bilim insanlarının da katılımlarıyla kendi ülkemizde tamamladık. Son olarak ise görevin sonunda dünyaya dönüş sürecinde karşılaşabileceğimiz, suya iniş sonrası acil durum senaryolarını çalıştık. Bu tür durumlarda hayatta kalma eğitimleri aldık.

‘7 POTANSİYEL NOKTADAN BİRİNE İNECEĞİZ’

Gezeravcı, görev sonrası nereye iniş yapacaklarını sorulması üzerine de, “Dragon kapsülü, görev dönüşü suya iniş yapmak üzere tasarlanmış bir uzay aracı. Planlı inişimiz, fırlatmanın da gerçekleşmiş olduğu Florida eyaletinin doğusundaki Atlas Okyanusu ve batısındaki Meksika Körfezi’nde yer alan toplam 7 potansiyel iniş noktasından birisine olacak. Neden potansiyel diyorum? Çünkü; inişe karar verilen gün ve saate ilişkin fırlatma öncesinde yapılan istatistiki değerlendirmeler güncel bilgiler ışığında gözden geçirilerek karar veriliyor. Meteorolojik bilgiler, dalga yükseklikleri ve bunun gibi iniş planlamasında etkili olan birçok faktörün, planlanan iniş zamanındaki durumuna göre iniş noktasına karar vermek gerekiyor. Tüm bu bahsettiğim detaylar, planlı iniş için geçerli. Bir de plansız inişler var ki; bu beklenmeyen durumlarda, acil durum senaryoları devreye giriyor. Bu tür bir durumda, dünya üzerinde meteoroloji ve arama-kurtarma şartları açısından değerlendirmesi yapılmış; risk faktörleri minimize edilmeye çalışılmış herhangi bir noktaya iniş gerçekleşebilir” ifadelerini kullandı.

‘UZAY ORTAMININ İNSAN SAĞLIĞI ÜZERİNDEKİ ETKİLERİNİ İNCELİYORUZ’

Gezeravcı, Uluslararası Uzay İstasyonu’nda ne tür deneyler yaptığının sorulması üzerine, “Deney konularımız, malzeme bilimi, biyoloji, fizik, tıp ve genetik alanlarında farklı disiplinlerde araştırma konularını içeriyor. Bu deneyler bilim insanlarının ve öğrencilerin araştırmaları kapsamında gerçekleştiriliyor. Birkaç örnek vermem gerekirse, TÜBİTAK bünyesinde hazırlanan gMetal deneyimizde; kimyasal tepkimesiz koşullarda katı parçacıklar ile akışkan ortamı arasında homojen bir karışımın oluşturulmasına yer çekiminin etkisini araştıracağız. Diğer yandan, tıp alanında, uzay ortamının insan sağlığı üzerindeki etkilerini incelediğimiz bir deneyimiz var. Bu deneyde radyasyona maruz kalmanın kansere neden olan baskılayıcı hücrelere etkisi inceleniyor. Ayrıca, yer çekimsiz ortamdan etkilenen henüz işlevi keşfedilememiş genler ve bunların bağışıklık sistemiyle ilişkileri araştırılıyor. Bu etkilerin tespit edilebilmesi için, ilk önce dünyadayken kan örneklerim alındı. Şu anda da uzayda kan örneklerim alınmaya devam ediyor. Görev sonunda dünyaya inişimizi takiben de yine kan örneği vereceğim. Sonuçlar ilgili hocalarımıza gönderilecek.

‘ELEKTRONİK KART ÜRETİMİ TEKNOLOJİSİ TEST EDECEĞİZ’

Gezeravcı ayrıca, “TÜBİTAK Uzay Enstitümüz tarafından, gelecek günlerde gerçekleştirilmek üzere tasarlanan MİYOKA deneyimizde ise, Türk mühendisleri tarafından geliştirilen ve ilk defa uzayda uygulanacak bir elektronik kart üretimi teknolojisi test edeceğiz. Rasat, Göktürk-2, İmece ve Türksat-6A uydularımızın kartları tasarlanıp üretilirken edinilen tecrübelerden ortaya çıkan bu özgün tekniğin, milli uzay programında yer alan diğer uzay projelerine, özellikle de Ay Araştırma Projesine paha biçilmez katkılar sağlamasını bekliyoruz. Bu deneyimizin entegrasyonu görevden sonra da devam edecek. Son olarak, gençlerimizin devletimiz gözündeki önemini gösterdiği PRANET deneyinden bahsetmek istiyorum. Muş Bilim ve Sanat Merkezi’nden öğrenci kardeşlerimizin sunmuş olduğu PRANET deneyinde, propolis maddesinin etkilerini inceleyeceğiz. Tüm bu deney çalışmalarından elde edilen verileri, görev dönüşü beraberimde dünyaya geri getirerek, analiz ve değerlendirme için bilim insanlarımıza teslim edeceğim. Sonrasında da bu veriler değerlendirilerek ülkemizin uzayda yürütülen ilk bilimsel araştırmalarının sonuçları elde edilecek.

‘YENİ BİR İLAÇ YAPMAK İÇİN ARAŞTIRMA YAPMAK MÜMKÜN’

Gezeravcı, ‘Uluslararası Uzay İstasyonu’nda yaptığın bu deneylerin bizlere ne gibi katkıları oldu ya da olacak?’ sorusuna işe şöyle yanıt verdi:

“Çok güzel bir soru ve farklı deneyler için çok farklı ve özel cevapları var. Ama ortak özelliklerine bakacak olursak, Dünya’daki yer çekimi, orada gerçekleşen tüm biyolojik, fiziksel ve kimyasal süreçler üzerinde büyük bir etkiye sahip. Bu etkiyi ortadan kaldırdığımızda, hücrelerin iletişim şekilleri ve maddeleri oluşturan kristal yapıların oluşumu gibi hassas süreçler de farklılaşıyor. Bilim insanlarının kanser, virüsler, genetik bozukluklar ve kalp hastalığı ile bağlantılı anahtar proteinlerin kristal yapılarını incelemelerini zorlaştırıyor. Oysa bu istasyondaki mikro yer çekimi ortamında bu kristalleri incelemek, bir tümörün nasıl geliştiğini analiz etmek ve bununla mücadele edecek yeni bir ilaç yapmak için araştırma yapmak mümkün. Dolayısıyla, mikro yer çekimi ortamı, bilimsel araştırmalar için dünyada sahip olmadığımız çok farklı fırsatlar yaratıyor.”

‘DÜNYA FOTOJENİK BİR GEZEGEN’

Gezeravcı, bir öğrencinin, “Bizimle uzaydan fotoğraf paylaşacak mısın?” sorusuna ise, “Evet tabii ki. Bu da görevimin bir parçası. Öncelikle, bilim insanlarımızın ihtiyaç duyduğu, deneylerle ilgili fotoğraf ve videoları çekiyorum. Planlanan deneyleri gerçekleştirip, bunlarla ilgili gerekli verileri eksiksiz şekilde toplamak ilk hedeflerden bir tanesi. Bunun yanında, fırsat oldukça, uzay istasyonu içinde de çekimler yapmaya çalıştım. Tabii bir de sizler için dünyanın fotoğraflarını çekiyorum. Bunları kademe kademe sizlerle paylaşacağım. Dünyamız okyanuslarının maviliğiyle, bulutlarının beyazıyla ve daha birçok rengiyle çok fotojenik bir gezegen, bunların fotoğrafları sizinle yakın bir süreçte buluşacak” diye yanıt verdi.

Gezeravcı, ‘Orada bulunan, bu gurur verici faaliyetleri yürüten, Türkiye’nin ilk astronotu olmak sana neler hissettiriyor, ayrıcalıklı olduğunu hissediyor musun?’ sorusuna da, “Çok değerli ve önemli görevin bir parçası olmaktan ve gelecek nesillerimizin hayallerini, gözleriyle görebildikleri gökyüzünün ötesine, uzayın derinliklerine taşıyabilmiş olmaktan son derece mutluyum. Benim buradaki varlığımdan ziyade, ülkemizin buradaki varlığını temsil etmenin sorumluluğu ağır basıyor. Kendimi milletimizin uzaya erişen eli olarak görüyorum. Ben, aslında geri kalanı yerde olan çok büyük bir ekibin parçasıyım. Biz ekip olarak, siz değerli gençlerin ve gelecek nesillerin göklere baktığında, Türkiye’nin orada da var olduğunu bilmesi için çalışıyoruz” ifadeleriyle yanıt verdi.

‘KENDİMİ BİR KUŞ GİBİ HİSSEDİYORUM’

Gezeravcı, ‘Pilotluktan gelen bir astronot olarak, yer çekimsiz ortamda en çok zorlandığın ve en rahat uyum sağladığın unsurlar hangileri oldu?’ sorusuna da, “Uluslararası Uzay İstasyonunda, herkes için genelde en çok zorluk çekilen unsur bir konumda sabit olacak şekilde durabilmek. Bunu uzun süre yapmak neredeyse imkansız. En rahat hissettiğim ve dünyadaki uçuş tecrübemin sağladığı en büyük fayda, yer çekimsiz ortamda oryantasyonumu çok hızlı bir şekilde sağlayabilmek ve havada uçarcasına hareket edebilmek oldu. Kendimi mikro yer çekimi ortamında, çelik kanatlarım olmaksızın, bir kuş gibi gerçekten serbest ve özgür hissediyorum” yanıtını verdi.

‘GÜNEŞ’İN SINIRSIZ KAYNAĞINI GÖRÜYORUM’

Son olarak, ‘Uzaydan dünyayı izlemek nasıl bir duygu?’ sorusunu yanıtlayan Gezeravcı, şunları söyledi:

“Tek kelime ile harika görünüyor. Bu derin ve karanlık uzay boşluğunda, bize ev sahipliği yapan dünya, rengiyle insanı büyüleyen bir güzelliğe sahip. Bu görüntü, uzay boşluğundaki yaşam alanımızın eşsiz değerini derinden hissetmeme ve bu güzelliği muhafaza etmek için elimden geleni yapmam gerektiğini bir kere daha idrak etmeme vesile oluyor. Gezegenimizi korumak için biz de ülke olarak yeşil ve temiz enerji üretimi projelerine odaklanmalıyız. Örneğin, buradan uzaya baktığımda Güneş’in sınırsız kaynağını görüyorum. Biz bu kaynağı dünya üzerinde çok sınırlı bir şekilde kullanabiliyoruz. Ayrıca dünyaya benim bulunduğum yerden baktığınızda, onu sanki ilk defa görmüş gibi bir his kaplıyor içinizi. Buradan bakıldığında, yani yeterince uzaklaştığınızda, aslında tüm dünya sizin yuvanız oluyor. Şehirleri, ülkeleri, dağları, okyanusları ve üzerindeyken sanki birbirinden ayrı ve farklıymış gibi görünen tüm ayrıntılarıyla, onun aslında tüm insanlığın yuvası olduğunu fark ediyorsunuz. Uçsuz bucaksız bir boşluğa bakıyormuşum gibi hissediyorsun. Ama galaksiler ve yıldızlarla süslenmiş bir boşluk bu. 2023 yılında fırlatılan İMECE uydumuzun çektiği Ay fotoğrafını ilk kez gördüğümde müthiş etkilenmiştim. Şimdi buradan galaksilerin ve yıldızların büyüleyici görüntülerini gördükten sonra, evrenin sırlarının keşfinin ne kadar önemli olduğunu düşünüyorum.” (HABER MERKEZİ)

DHA-Gündem – Türkiye-Ankara – Gökhan CEYLAN

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir